The Queen’s Gambit’te Kim Kazandı?

Turkey Politics
4 min readNov 24, 2020

Hem satranç tutkunu hem de tarihi film meraklısı biri olarak Netflix’in The Queen’s Gambit dizisi beni ilk görüşte içine çekti. İzlediklerinde ve okuduklarında, saklı bırakılan alt metinleri aramaya meraklı biri olarak, diziyi bitirir bitirmez görüşlerimi yazmak istedim.

Bu girişten de anlaşılacağı gibi dizi hakkında yorumlarım satrançtan daha çok, dizinin alt metninde gizli politik ve sosyolojik yönlere ait olacak.

Diziyi, Amerikan sosyal hayatına bakan yönleriyle irdeleme çalışacağım.

— Amerika’daki Siyah - Beyaz ayrımcılığı

— Amerikan toplumunda bireyselcilik ve kadınların yeri

— Amerika-Rusya soğuk savaşı ve milliyetçilik

— Amerika’da birey-devlet ve birey -kilise ilişkileri

bağlamında diziyi analiz edeceğim ve tabi ki yorumların oldukça spoiler içerecek.

Siyahi Arkadaş Jolene, Elizabeth’in kariyerini nasıl değiştirdi?

1983 yılında yazılan bir romana dayanan ve 1960’ların Amerika’sını anlatan bu dizide, göze çarpan en önemli karakterlerden biri kahraman Elizabeth Harmon’un yetimhaneden çocukluk arkadaşı olan Jolene..

Jolene yetimhanede uzun yıllar kalan, kendi tabiriyle evlatlık edinmek için “fazla siyah ve fazla büyük” bir çocuk. Siyahi kız Jolene, Elizabeth’in yetimhane dönemlerinde en yakın arkadaşı. Elizabeth’in yetimhaneden ayrılmasıyla dizide hiç göremediğimiz Jolene’yi, şaşırtıcı şekilde dizinin son bölümünde tekrar görüyoruz.

Elizabeth’i Rusya’da dünya şampiyonluğuna taşıyacak olan yolculuğunun masraflarını karşılamayı kabul eden tek kişi siyahi bir genç olan Jolene oluyor. Karakteri ve alkol bağımlılığı sebebiyle etrafından herkesi kendinden uzaklaştıran Rlizabeth oldukça yalnızken ve ne Kültür Bakanlığından ne de Satranç Federasyonundan ihtiyacı olan yardımı alamazken, Elizabeth’e en kritik yardımı bir siyahi genç yapıyor. Bu yardımı yapan arkadaşın siyahi bir kadın olması bir rastlantı değil çünkü dizide Jolene’in olduğu hemen her sahnede beyaz-siyah ayrımına dokundurma görüyoruz.

Bu anlamda filmin, siyah-beyaz ayrımcılığının anlamsızlığına vurgu yaptığını söyleyebiliriz.

Amerikan toplumunda bireyselcilik ve kadınların yeri

Amerikan kültürü ve değerleri açısından filmde dikkat çeken ikinci husus, bireysellik yerine kolektif aklın tavsiye edilmesi ve öne çıkartılması.

Dizide bireysellik ve kolektiftik durumuna özel bir vurgu yapılmış. Elizabeth’den önceki ABD satranç şampiyonu olan Benny Wats, dünya satranç şampiyonlarının Ruslardan çıkmasını “Ruslar satrancı takım oyunu olarak oynarlar ve yardımlaşırlar. Oysa biz Amerikalılar bireyselliğe takılmışız” sözleriyle açıklıyor.

Elizabeth bir dâhi ve satrancı aklından çok sezgileriyle, bireysel bir şekilde oynuyor. Ancak dünyaca ünlü rakiplerini yenmek için daha fazlasına ihtiyacı var. Çünkü dizide Rusların oyun aralarında yardımlaştıklarını ve birbirlerinden fikir aldıkları görülüyor.

Normal zamanlarda Elizabeth Harmon’un rakipleri olan Benny Watts and Harry Beltik, Elizabeth’in bu eksiğini fark ederek onu eğitiyorlar ve filmin son sahnesinde de Rus rakibini yenmesi için gerekli tavsiyeleri veriyorlar.

Elizabeth’i şampiyonluğa taşıyan serüvende, Rus rakibine karşı Amerikalıların yardımlaşmaya girmeleri, filmin ve dizinin ekip ruhunu vurgulaması açısından oldukça önemli.

Bu dizide Amerikan sosyal yaşantısına da değinmek gerekiyor. Kadınların sosyal hayatta pek yer edinemediği, ailelerin mutsuz ve parçalamış olduğu yuvalar görüyoruz. Kadınlar depresyonda ve çocukların tüm yükü kadınların omuzlarına bırakılmış halde. Bu hal Elizabeth’i de etkiliyor ve onu zaman zaman alkolik ve sakinleştirici hap müptelası bir genç yapıyor.

Amerika-Rusya soğuk savaşı ve milliyetçilik

Netflix yapımcılarının bu dizide mat etmek istediği 2 ideoloji var. Birincisi nasyonalizm ikincisi Kilise’nin ve kilise bağlantılı vakıfların siyasal söylemi.

Satrancın bile Amerika Rusya soğuk Savaşı’nda bir güç gösterisi olarak kullanılmak istenildiği dönemleri anlatıyor dizi. Elizabeth dizinin finalinde Rusya’daki müsabakaya giderken, kendisine Dış İşlerinden koruma görevlisi tahsis ediliyor ve bu görevli, Elizabeth’e çok karamsar ve katı bir Rusya portresi çiziyor.

Koruma görevlisi, Elizabeth’e atacağı her adımda dikkatli ve kontrollü olmasını tavsiye ediyor. Ayrıca müsabaka zamanında Elizabeth dünyanın önde gelen haber ajanlarının karşısına çıktığında da ona “Rusya’ya geldiğimde Amerikalı olduğuma şükrettim” demesini tavsiye ediyor. Tabi ki Elizabeth bu sözleri söylemiyor.

Amerikan koruma görevlisinin çizdiği portrenin aksine son derece centilmen, olgun ve saygılı Rus halkı ve yarışmacıları görüyoruz. Öyle ki Ruslar neredeyse Elizabeth’i yüreklerine basıyorlar. Ve finalde Elizabeth’e yenilen -eski- dünya şampiyonu Borgov, Elizabeth’i herkesle birlikte alkışlayarak, Rusların bu tarz müsabakalarda ne kadar olgun, misafirperver ve centilmen oldukları da öyle çıkartılıyor.

Milliyetçilik bu dizinin esas kaybedenlerinden bir unsur olarak öne çıkıyor.

Amerika’da birey devlet ve birey kilise ilişkileri

Dizide Netflix yapımcıları tarafından kaybettirilmek istenen bir başka unsur da Kilise.

Elizabeth Kilise destekli bir yetimhanede eğitim görüyor ve orada aslında iyi sayılacak bir ortam buluyor. Ancak dizinin sonunda Elizabeth Rusya’ya gitmek için gereken yol parasını Kilise’den yardım olarak aldığında, Kilise, Rusya’dan gelen komünizm ve dolayısıyla ateizme karşı Elizabeth’in bir demeç vermesini dayatıyor. Ancak Elizabeth kendini kullandırmıyor ve Kilise’den aldığı yardımı iade etmek pahasına Kilise’nin teklifini geri çeviriyor. Ve sonra ihtiyacı olan yardımı da arkadaşı Jolene’den borç alıyor.

Yani dizinin kahramanı Elizabeth hem Kilise’nin hem nasyonalizmin siyasi söylemlerini reddederek, son derece vasat hayatlar yaşayan arkadaşlarından yardım alarak satranç şampiyonu oluyor.

The Queen’s Gambit ve Zamanın Ruhu

Bir Netflix dizisinden edindiğimiz tüm bu çıkarımların, tam da Amerika’da Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki rekabetin en sert dönemine denk gelmesi de kaderin cilvesi.

Hem dizide hem de Amerikan 2020 seçimlerinde,

-Beyazlarla siyahlar bir araya geldiğinde,

-kadınlar sosyal hayatta varlık gösterebildiğinde

-ve kolektif akılla işbirliği yaptıklarında insanların başarılı olduklarını görüyoruz;

popülizmin, milliyetçiliğin ve de siyasallaşmış Kilise’nin de kaybettiğini…

--

--